29 Ekim 2010 Cuma

Cumhuriyet'imizin 87. Yıl Dönümü



    Necip Türk Milleti'nin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun ! İçinde bulunduğumuz bu anlamlı günde Cumhuriyet'imizin nasıl kurulduğundan, tarihçesinden ve sonuçlarından bahsetmek ve 87 yıl öncesini tekrar hatırlatmak isterim..

     Cumhuriyetin İlanı, milletin yönetilme şeklinin belirlenmiş olduğu, Atatürk'ün siyasi devrimlerinden bir tanesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) 25 Ekim 1923'te ortaya çıkan kabine bunalımı sonucunda, bu yönetim şeklinin kusurları daha net ortaya çıkmış ve 29 Ekim'de Anayasanın ilgili maddeleri değiştirilerek, ülkenin yönetim şekli cumhuriyet olarak belirlenmiştir.

Sebepleri

      23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışı ile milli egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurulmuştu. Ancak Kurtuluş Savaşı devam ederken, milli birlik ve beraberliğin bozulmaması için rejimin adı konulmamıştı.
Saltanatın kaldırılmasının ve Lozan Antlaşması'nın ardından TBMM'de en çok tartışılan konulardan biri, yeni devletin niteliği sorunuydu. Hükümetinin dayandığı prensipler demokratikti ama bir taraftan da adı "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti" idi. Kendisi bir hükümet olan TBMM'nin ayrı bir hükümeti ve bu hükümeti yönetecek bir başbakanının bulunmaması, meclis içinden bakanların seçiminde adayların gerekli oyu sağlamakta güçlük çekmeleri, sürekli sorunlara yol açmaktaydı. Bu şekil demokrasi idarelerinden hiç birine benzemiyordu.
 
     Bazı yabancı ülkeler, Lozan Antlaşmasını imzalamak ve onaylamak için yeni devlet rejiminin daha açık bir şekilde belirlenmesini istiyorlardı. Devlet Başkanlığı görevini, o güne kadar, TBMM başkanı olan Mustafa Kemal Paşa yürütmüştü. Yeni devletin şeklinin belirlenip başkanının da seçilmesi gerekiyordu.

Tarihçesi

      Mustafa Kemal Paşa tavsiyesi ile 27 Ekim 1923'te Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki hükümetin istifası ve Cumhuriyet Halk Partisi grubunun yeni hükümet listesi üstünde anlaşmaya varamaması üzerine, Mustafa Kemal Paşa 28 Ekim gecesi arkadaşlarını toplayarak sorunun gerçek çözümüyle ilgili düşüncesini açıkladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliğinin cumhuriyet olduğunu saptayan bir yasa tasarısı hazırladı.
 
     29 Ekim 1923 günü, Halk Partisi Meclis Grubu bakanlar kurulu listesi üzerinde anlaşamayınca, bazı milletvekilleri Mustafa Kemal Paşa'dan fikir sorulmasına karar verdiler. Mustafa Kemal Paşa, Gruptan bir saat mühlet istedi. Bu müddet zarfında birçok milletvekilini odasına çağırarak gece hazırladıkları kanun tasarısı hakkındaki düşüncelerini öğrendi. Sonra grup toplantısında söz alarak Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi gereğini açıkladı ve okumak üzere tasarıyı katiplerden birine verdi. Tasarıda:

"Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır. Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir."

gibi esaslar vardı. Uzun görüşmelerden sonra Cumhuriyetin ilanı parti grubunda kabul edildi. Sonra derhal 
     Büyük Millet Meclisi toplandı. Evvela Anayasa Komisyonunun tutanağı okundu. Milletvekillerinden Yunus Nadi, Vasıf Çınar, Eyüp Sabri, Rasih Hoca kürsüye çıkarak cumhuriyetten yana ateşli nutuklar söylediler. Şair Mehmet Emin (Yurdakul) heyecanlı bir konuşmadan sonra bütün milletvekillerini "Yaşasın Cumhuriyet" diye bağırmağa davet etti. Bütün milletvekilleri ayağa kalkarak üç defa "Yaşasın Cumhuriyet!" diye bağırdılar. 29/30 Ekim 1923 Pazartesi saat 20.30'da kanun kabul edildi. Artık Türk Devletinin adı konmuştu: Türkiye Cumhuriyeti
 
     Aynı toplantıda Büyük Millet Meclisi oy birliği ile Cumhurbaşkanlığına Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı seçti. Türkiye'nin ilk Cumhurbaşkanı vakur ve sevinçli bir yüz ile kürsüye çıktığı zaman büyük bir alkış kopmuş, bu sürekli alkışlar arasında konuşan Mustafa Kemal Paşa, "Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır" cümlesiyle konuşmasına son vermiştir.

Sonuçları

      Cumhuriyetin ilanı, Türk kurtuluş mücadelesinin askeri ve siyasi alanda zafere ulaşmasının bir sonucudur.
 
     Osmanlı Monarşik yönetiminin Milli Mücadeleye karşı takındığı olumsuz tavır, batıdaki siyasi gelişmelere paralel olarak çizilmiştir. Fakat bu gelişmelerin sonucunda beklenilenin aksine bir Türk devleti yok olmamış yerine çağdaş bir devlet biçimiyle Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
 
     Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilmesiyle, saltanatın kaldırılmasından sonra ortaya çıkan devlet başkanlığı sorunu da çözümlenmiştir. Cumhuriyetin ilanı, Türk Ulusu'nun çağdaş uygarlık seviyesine çıkaran inkılaplar için elverişli bir ortam hazırlamıştır.

28 Ekim 2010 Perşembe

Üniversitemiz Türkiye Üniversiteleri Akademik Performans Başarı Sıralamasında Üst Sıralarda





    ODTÜ Enformatik Enstitüsü'nde URAP Laboratuvarı'nda yürütülen ve 125 Devlet ve Vakıf Üniversitesinin değerlendirildiği 2010 Türkiye Üniversiteleri Akademik Performans Başarı Sıralamaları raporunun üçüncüsü 20 Ekim 2010 tarihinde bir basın bildirisi ile kamuoyuna sunuldu. Araştırmayı gerçekleştiren Danışma Kurulu adına konuşan ODTÜ Eski Rektörü Prof.Dr. Ural Akbulut, Üniversiteleri iyiler ve kötüler şeklinde ayırmayı hedeflemediklerini,  amaçlarının  üniversitelerin belirlenen kriterlere göre gelişmeye açık yanlarını fark etmelerine yardımcı olmak olduğunu belirtti.

  
     Sıralamada 9 akademik performans kriteri kullanıldı. Çalışmanın ilki 3 Ağustos 2009'da, ikincisi 5 Ocak 2010'da yayımlandı. Üçüncü çalışma, YÖK tarafından yeni ilan edilen 2009 yayın sayıları ve öğretim üyesi başına düşen yayın sayıları ile güncellenerek yayımlandı. Çalışma, "yayın puanları (toplam yayın puanı + kişi başı yayın puanı), atıf puanları (toplam atıf puanı + kişi başı atıf puanı), Google Scholar puanları (Google Scholar tarama sonucu puanı + kişi başına düşen Google Scholar tarama sonucu puanı), doktora öğrencisi puanları (toplam doktora öğrenci sayısı puanı + doktora öğrenci yüzdesi puanı), öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı puanları genel puan tablosu" kriterleri baz alınarak gerçekleştirildi.

     Üniversitemiz; tüm Üniversiteler Genel Sıralaması'nda 125 üniversite arasında 21.sırada, 2000 Yılından Önce Kurulan Üniversiteler Genel Sıralaması'nda 74 üniversite arasında 21.sırada, Devlet Üniversiteleri Genel Sıralaması'nda 96 üniversite arasında 17.sırada ve Tıp Fakültesi Olan Üniversiteler Genel Sıralaması'nda 57 üniversite arasında ise 13.sırada yer alarak bölgesinde en önemli üniversitelerden biri olduğunu; 35 yıl önce büyük bir azim ve kararlılıkla çıktığı yolda başarılarını, çalışma şevkini ve gücünü artırarak ilerlediğini bir kez daha kanıtlamış oldu. Üniversitemiz sıralamalarda; Akdeniz Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi gibi gerek öğrenci sayıları ile gerekse de tanınırlıkları ile yer edinmiş pek çok Üniversiteyi de geride bıraktı.
  
     Üniversitemiz ayrıca;  Webometrics sıralamasında da başarılı bir yükseliş göstererek bir dünya üniversitesi olduğunu da gösteriyor.  Üniversitemiz, 2009'da açıklanan sıralamada yaklaşık 1500 basamak yükselerek 2553. sıraya yerleşmişti. Aynı yıl Türkiye'den toplam 47 Üniversite ilk 4000'e girme başarısı gösterirken Üniversitemiz Türkiye sıralamasında 39. sırada yer almıştı. 2010 webometrics sıralamasında ise Üniversitemiz dünyadaki 12.000 üniversite arasında 2814. sırada yer aldı. 2010 yılında ilk 4000'e Türkiye'den 49 üniversite girebildi. Türkiye'den ilk 4000'e giren 49 üniversite arasında Üniversitemiz 41. Sırada yer aldı.


26 Ekim 2010 Salı

Altın Oran





Mısır'daki piramitler, Leonardo da Vinci'nin "Saint Jerome" adlı tablosu, ayçiçeği, salyangoz, çam kozalağı ve parmaklarınız arasındaki ortak özellik nedir?

Bu sorunun cevabı, Fibonacci isimli İtalyan matematikçinin bulduğu bir dizi sayıda gizlidir. "Fibonacci Sayıları" olarak da adlandırılan bu sayıların özelliği, dizideki sayılardan her birinin, kendinden önce gelen iki sayının toplamından oluşmasıdır. Fibonacci sayılarının ilginç bir özelliği vardır: Dizideki bir sayıyı kendinden önceki sayıya böldüğünüzde birbirine çok yakın rakamlar elde edersiniz. Hatta serideki 13. sırada yer alan sayıdan sonra bu sayı sabitlenir. İşte bu sayı "altın oran" olarak adlandırılır.



Altın oran, Fi (phi) sayısı olarak bilinir. neticede matematiksel bir kavramdır ve değeri de 1,618 dir. Fibonacci sayıları ve altın oran matematiğin en ilgi çekici konuları arasındadır. Leonardo Fibonacci 13. yüzyılda yaşamış bir Italyan matematikçisiydi.  

FIBONACCI DIZISI: 1,1,2,3,5,8,13,21,34,55,89,144....
Bu diziye baktığımız zaman onun basit bir kurala dayanarak oluşturulduğunu görebiliriz. Bu kuralı sözcüklerle ifade edersek; her sayı (ilk ikisi dışında) kendisinden önce gelen iki sayının toplamından oluşmuştur.
Arı kovanlarında yaşayan dişi arıların sayısının erkek arıların sayısına bolundugunde hep aynı sayı elde edilir. Yani 1.618 

Leonardo Da Vinci nin ünlü cıplak erkegini gosteren Vitruvius adamında da aynı oranlar mevcuttur.

Altın Oran ın Görüldüğü ve Kullanıldığı Yerler
1. Ayçiçeği: Ayçiçeği nin merkezinden dışarıya doğru sağdan sola ve soldan sağa doğru tane sayılarının birbrine oranı, altın oranı verir. 
2. Papatya Çiçeği: Papatya Çiçeğinde de ayçiçeğinde olduğu gibi bir altın oran mevcuttur. 
3. Insan Kafası: Bildiğiniz gibi her insanın kafasında bir ya da birden fazla saçların çıktığı düğüm noktası denilen bir nokta vardır. Işte bu noktadan çıkan saçlar doğrusal yani dik değil, bir spiral, bir eğri yaparak çıkmaktadır. Işte bu spiralin ya da eğrinin tanjantı yani eğrilik açısı bize altın oranı verecektir. 
4. Insan Vücudu: Insan Vücudunda Altın Oran ın nerelerde görüldüğüne bakalım: 
4.1. Kollar: Insan vücudunun bir parçası olan kolları dirsek iki bölüme ayırır(Büyük(üst) bölüm ve küçük(alt) bölüm olarak). Kolumuzun üst bölümünün alt bölüme oranı altın oranı verceği gibi, kolumuzun tamamının üst bölüme oranı yine altın oranı verir. 
4.2. Parmaklar: Ellerimizdeki parmaklarla altın oranın ne alakası var diyebilirsiniz. Işte size alaka... Parmaklarınızın üst boğumunun alt boğuma oranı altın oranı vereceği gibi, parmağınızın tamamının üst boğuma oranı yine altın oranı verir. 
5. Tavşan: Insan kafasında olduğu gibi tavşanda da aynı özellik vardır. 
6. Mısır Piramitleri: Her bir piramitin tabanının yüksekliğine oranı yine altın oranı veriyor. 
7. Leonardo da Vinci: Bilindiği gibi Leonardo da Vinci Rönesans devri ünlü ressamlarındandır. Şimdi bu ünlü ressamın çizmiş olduğu tabloları inceleyelim. 
7.1. Mona Lisa: Bu tablonun boyunun enine oranı altın oranı verir. 
7.2. Aziz Jerome: Yine tablonun boyunun enine oranı bize altın oranı verir. 
8. Picasso: Picasso da Leonardo da Vinci gibi ünlü bir ressamdır. Ve resimlerinde bu oranı kullanmıştır. 
9. Çam Kozalağı: Çam kozalağındaki taneler kozalağın altındaki sabit bir noktadan kozalağın tepesindeki başka bir sabit noktaya doğru spiraller (eğriler) oluşturarak çıkarlar. Işte bu eğrinin eğrilik açısı altın orandır. 
10. Deniz Kabuğu: Denize çoğumuz gitmişizdir. Deniz kabuklarına dikkat edenimiz, belki de kolleksiyon yapanımız vardır. Işte deniz kabuğunun yapısı incelendiğinde bir eğrilik tespit edilmiş ve bu eğriliğin tanjantının altın oran olduğu görülmüştür. 
11. Tütün Bitkisi: Tütün Bitkisinin yapraklarının dizilişinde bir eğrilik söz konusudur. Bu eğriliğin tanjantı altın orandır. 
12. Eğrelti Otu: Tütün Bitkisindeki aynı özellik Eğrelti Otu nda da vardır. 
13. Elektrik Devresi: Altın Oran sadece Matematik ve kainatta değil, 
Fizik te de kullanılıyor. Verilen n tane dirençten maximum verim elde etmek için bir paralel bağlama yapılması gerekir. Bu durumda Eşdeğer Direnç, yani Reş= yani altın oran olur. 
14. Salyangoz: Salyangozun Kabuğu bir düzleme aktarılırsa, bu düzlem bir dikdörtgen oluşturur (-ki biz bu dikdörtgene altın dikdörtgen diyoruz.-) Işte bu dikdörtgenin boyunun enine oranı yine altın oranı verir. 
15. MIMAR SINAN: Mimar Sinan ın da bir çok eserinde bu altın oran görülmektedir. Mesela Süleymaniye ve Selimiye Camileri nin minarelerinde bu oran görülmektedir. 

 

INSAN VÜCUDUNDA ALTIN ORAN
Insan gözünün ALTIN ORAN a bu kadar yakın olmasının, estetik açıdan sürekli olarak ALTIN ORAN a uygun şekil ve yapıları tercih etmesinin bir nedenini, yaşadığı çevre olan doğada hemen her an ALTIN ORAN la karşı karşıya olmasının yanı sıra, kendi vücudunun hemen her noktasında ALTIN ORAN a sahip olmasında arayabiliriz. Aşağıda oranlarda insanında ne kadar ALTIN ORAN örneği olduğunu göreceksiniz: 

Boy/ (bölü)Bacak boyu 
Beden boyu/kolaltı beden boyu 
Tam kol boyu(Boyun-Parmak ucu)/Dirsek - Boğaz 
Parmak ucu - omuz/Parmak ucu - Dirsek 
Göbek - Omuz/Göbek - Bel

INSAN YÜZÜNDE ALTIN ORAN
Ideal ölçülere sahip bir insan yüzünde de sayısız ALTIN ORAN örnekleri görmek mümkündür: 

Yüz yüksekliği/Yüz genişliği 
Tepe - Göz yüksekliği/Saç Dibi - Göz Yüksekliği 
Göz - çene arası/Burun - çene arası 
Alın genişliği/Burun boynu 
Göz - Ağız/Burun boyu 
Burun altı - çene/Ağız - Çene 
Yüz genişliği/Gözbebekleri arası 
Gözbebekleri arası/Ağız genişliği 
Ağız genişliği/Burun Genişliği 

Görüldüğü gibi ALTIN ORAN doğanın güzellik ölçüsü durumundadır. Bu yazıyı okuduktan sonra elinize cetveli alıp eninizi boyunuzu ölçmeye kalkmayın.

Aşağıdaki linke tıklayarak Altın Oran Belgeselini izleyebilirsiniz.

Altın Oran Belgeseli İzle

Kaynak:  gelecekonline.com
                    tr.wikipedia.org

23 Ekim 2010 Cumartesi

İlginç Bir Olasılık Sorusu


Bir musluk bir havuzu 6 saatte doldurmaktadır. Bu esnada bir tren İstanbul'dan yola çıkar. 12 havuz bakıcısı, dolan havuzu günde 4 saat çalışarak, 1 dakikada bir kovayı doldurmak suretiyle boşaltabilmektedirler. İstanbul'dan yola çıkmış olan trenin içi turşucuk dolu olup, 6 numaralı kompartmanda bir İngiliz, bir Fransız ve bir Türk bulunmaktadır. Türk, trene binmek üzere belediye otobüsüyle gelmiştir. Otobüs, Kadıköyden yola çıktığında içinde toplam 32 yolcu bulunmaktaydı. İlk durakta 4 kişi bindi, 12 kişi indi, öbür durakta binen olmadı ama 8 kişi daha indi. İnenlerden birinin ayağı bir çukura girdi. Bu çukurda gündüzleri 90 cm yukarıya tırmanıp, geceleri 40 cm geriye kayan bir solucan bulunmaktaydı. Trendeki Fransızın elinde içinde 100 misket bulunan bir torba bulunmaktaydı. Bu misketlerden 50 tanesi kırmızı, 50 tanesi beyaz idi. Fransız torbayı İngilize uzatarak içinden bir kırmızı misket çekmesini istedi. İngiliz acaba kırmızı misketi bulabilmek için en az kaç misket almalıyım diye düşünmekteyken, havuz bakıcılarından birinin aklına bir şey geldi. Kovayı tartarak kaç günde havuzu boşaltabilirim diye düşündü. Bir terazi bularak kovayı tarttı. Kova, terazinin sağ kefesine konunca 20 kg, sol kefesine konunca 22 kg gelmekteydi. Kovanın gerçek ağırlığını bulabilmek için doğru tartabilen ağırlıklar bulması gerektiğini biliyordu. Ağırlıkların tanesi 50 kuruş idi. Havuz bakıcısının cebinde 625 kuruş bulunmaktaydı. Ağırlıklardan kaç adet alabilirim diye düşünürken, Kadıköyden kalkan otobüs Selamiçeşme'ye gelmişti. Otobüsün içinde aksi istikamette uçan bir sinek vardı. Sinek dakikada 20 m uçabiliyordu. Otobüste bulunan bir öğrencinin aklına bu sineğin otobüsün ön camından arka camına kadar kaç dakikada uçabileceği şeklinde bir soru geldi. ancak cevabı bir türlü bulamıyordu, çünkü o gün bir sınava girmişti ve 4 yanlış bir doğruyu götürüyordu. Toplam 80 soruluk bir sınavda öğrenci kesin doğru 52 soruyu yapabildiğini biliyordu. Geri kalan 28 sorunun doğru olma olasılığı her soruda 5 şık olduğuna göre 1/5 idi. Bu durumda kaç puan alabileceğini düşünmekteyken, trenin makinisti treni otomatiğe bağlamış ve elindeki iskambil destesiyle oynamaktaydı. En çok 32 kağıt çekerek kaç kupa gelebilir şeklindeki olasılık sorusunu hesaplamaya çalışıyordu, ama hesaplamakta çok güçlük çekiyordu çünkü annesi ile kendi yaşlarının toplamı 62 idi. 5 yıl sonra annesinin yaşı makinistin yaşının 2/7'si olacaktı. Doğal olarak anneme ne hediye almalıyım diye aklı meşguldü. Bu durumda makinistin yaşı ile Erenköyde otobüste bulunan yolcu sayısının çarpımı havuzun hacmine bölünürse, İngiliz 4 kırmızı misket çekene kadar tren Ankara'ya varabilir mi?

Cevabı bulana,  soru içinde geçen treni, otobüsü ve 12 havuz bakıcısını veriyoruz..

20 Ekim 2010 Çarşamba

Dünya İstatistik Günü




     Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 64/267 sayılı kararnamesi ile, 20 Ekim 2010 tarihinin “Resmi İstatistiklerdeki Başarıların Kutlanması” ana teması altında ve hizmet, doğruluk ve profesyonellik ana ilkeleri göz önüne alınarak “Dünya İstatistik Günü” olarak kutlanması kararlaştırılmıştır. Üye ülkelerin yanı sıra, Birleşmiş Milletlere bağlı alt kuruluşlar, diğer uluslararası ve bölgesel kuruluşlar ile sivil toplum örgütlerinin de söz konusu kutlamaya katılımı teşvik edilmektedir.

     Eylül 2010’da düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler Zirvesi’nin ana konusu olan Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde gözlemlenmesinde ve karar bazlı politikaların oluşturulmasında güvenilir istatistiklerin vazgeçilmez oluşundan yola çıkılarak; söz konusu günün karar alıcılar ile veri sağlayıcılardan veri kullanan geniş bir camiayı hedef alması planlanmaktadır.

      100’den fazla ülkenin katılması beklenen bu kutlama ile gerek ulusal, gerekse uluslararası düzeydeki küresel istatistik sistemi tarafından sağlanan hizmetler dünya kamuoyuna sunulması ve bu şekilde resmi istatistikler hakkındaki güven ve bilincin artırılması hedeflenmektedir. Bunun yanı sıra, söz konusu günün farklı ortamlar, kültürler ve alanlardan gelen birçok istatistikçinin çalışmalarını desteklemek amacıyla bir platform görevi görmesi amaçlanmaktadır.

      Halen 80’den fazla ülkede düzenlenmekte olan yıllık kutlamalara ek olarak, bu tarz bir kutlamanın gerek küresel istatistik bilincinin geliştirmesi, gerekse uluslararası istatistik camiası arasındaki işbirliği ruhunu güçlendirmesi beklenmektedir. Ulusal bağlamda ise; uluslararası ve bölgesel teşkilatların desteği de alınarak, resmi istatistiklerin öneminin vurgulanması ve ulusal istatistik sistemi kapsamında elde edilen başarıların kamuoyu ile paylaşılması planlanmaktadır. 

     Dünya İstatistik Günü ile ilgili çalışmalara, ülkelerin planladığı aktivitelere ve diğer tüm resmi dokümanlara erişilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi’ne bağlı İstatistik Bölümü tarafından bir web-sayfası (http://unstats.un.org/unsd/wsd) oluşturulmuştur.

      20 Ekim 2010 tarihi ülkemizde de resmi olarak kutlanacaktır. Bir seferliğine düzenlenecek bu organizasyondan sonra, her yıl 9 Mayıs gününde kutlanan Türk İstatistik Günü 2011 yılından itibaren Türkiye İstatistik Kurumu’nun temelini oluşturan İstatistik Dairesi’nin 1926 yılındaki kuruluş tarihini temsil eden 25 Nisan tarihinde kutlanacaktır.

Başlıyorum !

  


     Ne yapmam gerektiğini pek de bilmeden, başlıyorum. Böyle yeni bir blog açan biri başlarken ne yazar, ne yapar en ufak bir fikrim yok. Fakat sonrasında ne yazacağımı, ne paylaşacağımı az çok bilir gibiyim. Kendi hobilerimle, ilgilendiğim işlerle ilgili bir şeyler paylaşmak sanırım pek bir asar-ı mergube olur benim açımdan. İstatistik, iktisat, İstanbul, gitar ve kediler; şimdilik ilgilerim bunlar, ve ilgili haberleri, gelişmeleri ve güncellemeleri paylaşmaktan mutluluk duyacağim.

     Ne paylaşacağım konusunda fikirlerim olduğu gibi, ne paylaşmayacağım konusunda da net fikirlere sahibim. Misal; günlük yazmayacağım, yazamayacağım. Bazı arkadaşlarımın, takip ettiğim bazı blog yazarlarının gayet de şukela günlüklerini, yazılarını sıkça ve keyifle okuyorum. Fakat; bu kadar süslü cümleler kullanmasını beceremeyen ben, böyle bir uğraş içerisine girip de değerli vaktimi pek de tüketmek niyetinde değilim. Zaten  bu tür alakabahş yazılar yazmayı becerebilseydim eğer; blog değil de, kitap falan yazardım herhalde..

     Daha fazla düşünmeden ve kendimi kasmadan, bu başlangıç yazısına bir son vermek sanırım herkes için çok daha hayırlı olacak. Ne derler bilirsiniz, ''Şık şık eden nalçadır, iş bitiren akçedir...''
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...